MEDİNE-İ MÜNEVVERE
Medine-i Münevvere Arabistan’ın kuzey batısında, Kızıldeniz’e 130 km. uzaklıkta olup deniz seviyesinden yüksekliği 619 m.dir. Bugün Medine-Mekke arasında ulaşım, hicret yolu olarak bilinen 418 km.lik otoyol vasıtasıyla sağlanmaktadır. Şehrin kurulduğu geniş düzlüğün Kuzeyi Uhud Dağı, güneyi Âir Dağı, Doğusu Vâkım ve Batısı da Vebere hareleriyle (volkanik lav akıntısının oluşturduğu siyah bazalt taşlıklar) kuşatılmıştır. vardır. Bu günkü nüfusu 900.000 civarındadır. (Kasım 2006) Eski ismi Yesrib olan bu şehre, Rasülüllah Efendimiz’in bu şehri nurlandırması ile Dârulhicre, Medînetünnebi, Medine-i Münevvere denilmektedir
MEDİNE-İ MÜNEVVERE
Medine-i Münevvere Rasulullah Efendimiz’in hicret vatanıdır
Başkaları yardım elini çekerken, yardım elini uzatan şehirdir.
İslam devletinin ilk başşehridir
Dini mübini İslamı tebliğ için yabancı ülkelere elçiler göndererek onları İslama davet ettiği şehirdir.
Mekke-i Mükerreme’den sonra en mübarek şehirdir.
Kuran-ı Kerim’in yarıdan fazlasının indirildiği yerdir.
O nurlu şehir ki;
Hâtemül Enbiya orada, huzuruna varanlarla mesafe yok arada
Rasülüllah’ın dünya ve ahiret arkadaşları iki şehit, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer orada, Âhirete açılan dünya penceresi, cennet bahçesi (Ravza-i Mutahhara) orada. (Ravza-i Mutahhara’dan başka yeryüzünde cennetten olduğu bildirilen başka bir yer yoktur.)
Başta Hz Osman (r.a.) olmak üzere 10 bin sahabinin medfun bulunduğu “Cennetü-l Bakî” orada
Başlarında Hz. Hamza’nın bulunduğu 70 şehitle kendisine bakan gözleri nurlandıracak Uhud Dağı orada
Kıblemizin değiştiği “Mescid-i Kıbleteyn” orada,
Takva üzerine bina edilen “Mescid-i Kubâ” ve “Yedi Mescidler” orada.
Nasıl gözyaşı dökülmez ve gaflet edilir burada? Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’nin bütün beldelerden üstün olduğu üzerine ittifak vardır.
Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki:
ألمدينة قبة الاسلام ودارالإيمان وأرض الهجرة ومثوى الحلال والحرام
“Medine, İslam’ın kubbesi, imanın yurdu, hicret mahalli, helal ve haramın açıklandığı makamdır.” (Terğib, 2/228)
من إستطاع أن يموت بالمدينة فليمت بها فإنى أشفع لمن يموت بها
“Kimin Medine’de ölmeye gücü yeterse orada vefat etsin, muhakkak ben, burada vefat edenlere şefaat edeceğim.” (Terğib, 2/223)
Medine-i Münevvere’ye saygı ve hürmet gerekir. Burada yapılan ibadetlerin gerek füyûzâtında, gerekse neticede ihsan olunan sevaplarda üstünlük ve fazlalık vardır. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de ikamet etmek, nefsine güvenip oranın haklarına ve edeblerine riayet edemeyecekler için mekruhtur. (Lübab Şerhi, s.351)
İmam-ı Malik (r.a.) Medine-i Münevvere’ye girdiği zaman, binmesi için katır getirdiklerinde yürüyemezdurumda mazereti olduğu halde, “Rasülüllah Efendimiz’in mübarek ayaklarıyla bastığıbir yeri katırın ayakları ile çiğnemek bana münasip değildir” diyerek katıra binmeyi reddetmiş ve Rasülüllah’ın huzuruna zorlukla ulaşmıştır.
Şair Nâbi bir heyetle beraber hacca gider. Medine-i Münevvere’ye yaklaştıkları zaman heyetteki bir paşanın ayağını uzatıp yattığını görür ve seslice şu beyti okur:
Sakın! Terk-i edebden gûyi mahbub-i Hüdâ’dır bu.
Nazargâh-ı ilâhidir makâm-ı Mustafâ’dır bu.
Habib-i kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazilette,
Tefevvügu kerde-i arş-ı cenâb-ı kibriyâ’dır bu.
Murââtı edeb şartıyla Nâbi gir bu dergâha,
Metâf-ı kudsiyan’dır, Bûsegâh-ı enbiyâ’dır bu.
Manası:
Peygamberimiz’in beldesine girerken edebsizlikten sakın.
Çünki burası Nazargâh-ı İlâhidir, Makâm-ı Mustafâdır.
Bu makam Habib-i Kibriyânın istirahat ettiği yerdir.
Fazilet bakımından Arş-ı Âlânın dahi üstündedir.
Ey Nâbi, bu dergâha edebe riayetle gir. Çünki burası;
Enbiyânın yüz sürdüğü, rûhâniyetin tavaf ettiği yerdir.
Sabah olunca müezzinlerin minârelerden bu beyitlerini söylediklerini görünce sorarlar:
Siz bu beyitleri kimden öğrendiniz? Cevap verirler: “Bu gece Efendimiz bize bu beyitleri talim ettirdi ve minarelerden söylememizi emir buyurdular” derler.
Ecdadımız bu mübarek beldeye çok saygı göstermişler: Abdülhamid Han Hazretleri Hicaz Demiryolunun yapımı sırasında demiryolunu yapan ekibe (hürmet ve tazim ifadesi olarak) şu talimatı vermiş: “Medine-i Münevvere’ye yaklaştığınız zaman mümkin olan aletlerin üzerine keçe sarınız ki, fazla gürültü olmasın. Peygamber Efendimiz’in, Ehl-i
beytin ve burada yaşayanların ruhları rahatsız olmasın.”
Ey bâd-ı sabâ, uğrarsa yolun semt-i Harameyn’e Ta’zimimi arzeyle, Resûlü’s-sekaleyne.